Antik Dünyada İnsan Hayatının Önemsizliği: Antik Roma ve Yunan Medeniyetlerinin Cinayet Olaylarına Bakış Açıları
Merhaba. Cinayet kavramına eski çağlardaki bakış açısı günümüzden çok farklıdır. Roma ve Yunan uygarlıklarında insan hayatı kutsal sayılmadığından, eski çağlarda cinayet olaylarına ilişkin hukuki bir bakış açısı geçerli değildi. Bu içerikte antik Roma ve Yunan vatandaşlarının cinayet olgusuna bakış açısını medeni, toplumsal ve siyasi açıdan kaleme aldım.
İyi okumalar dilerim.
Antik Yunan ve Roma’da insan hayatı kutsal sayılmazdı. Bu nedenle cinayet ve zulüm oldukça yaygın ve yeterince takdir edilmeyen bir olaydı.
Bu medeniyetler haklı ve haksız cinayet kavramlarına günümüz insanından çok farklı bir biçimde bakmışlardır. Eski Yunan ve Roma halklarının cinayet ve idam cezasını medeni, toplumsal ve siyasi açıdan nasıl algıladıklarına bir göz atalım.
Antik Atina’da kamu sistemini sürdürecek polis veya soruşturma organı yoktu. Vatandaşlar, karşılaştıkları adaletsiz durumlarda genellikle kanunu kendi ellerine aldılar ve bu, suçlular için yaygın bir cezasızlıkla sonuçlandı.
Yani yaptığı hata paçayı sıyırmak, her koyunun kendi bacağından asılması kuralını yerine getirmekti. Vatandaşlar bu gibi durumlarda genellikle akrabalarından, arkadaşlarından, komşularından ve hatta yoldan geçenlerden yardım almakta; Cinayetler tapınaklar gibi halka açık yerlerde işlenebilir.
Atina’da efendilerin köleleri öldürmesi yasaktı; sadece bedensel olarak zarar verebilirlerdi, ancak köleleri öldürmek için yasal olan silahlı bir Spartalı birliği vardı ve buna çok meraklıydılar.
Krypteia adı verilen bu birliklerin savaşçıları, Sparta topraklarını dolaşarak helotları, yani özgür olmayan insanları gözlemlediler ve şüpheli gördüklerini öldürdüler. Ne de olsa doğal olarak herhangi bir rastgele soruşturmaya tabi tutulmadılar.
Öte yandan, Areopagus adı verilen bir grup aristokrat danışman vardı. Bu kümedeki kişiler mahkeme üzerinde büyük etkiye sahipti ve suçluları ölüm cezasına çarptırabiliyordu. Areopagus ayrıca bir vatandaşın başka bir vatandaşı öldürmesine izin verdi.
Atina’daki bir cinayeti soruşturmanın tek sorumluluğu kurbanın ailesine aittir. Kurbanın ailesi, yakınlarının katilinin yakalanmasını istiyorsa, soruşturmayı kendi başlarına yürütmek ve katilin izini sürmek zorundaydı. Demek cinayet masası dedektifiydiler.
Atina’da aile üyelerinin cinayetlerin intikamını alması ‘yasaldı’. Cinayet kurbanının aile üyeleri, suçun işlenmesiyle orantısız ceza verme “yetkisine” sahipti. Ne de olsa uygulanacak cezalar ve uygar yasalar yoktu; Ayrıca, cinayet davalarına bakan yerel cinayet mahkemesi Areopagus’un buna bir itirazı yoktu.
Antik Roma halklarına gelince, Oniki Levha Kanunu burada da geçerliydi. Bir aile reisi, herhangi bir Antik Roma vatandaşını öldürme hakkına sahipti. Antik Roma Cumhuriyeti döneminde soylu bir ailenin reisi oğlunu öldürebilir ve hatta onu köle olarak satabilirdi.
Politik açıdan, eski Roma ve Yunan medeniyetlerinde, politikacıların bireysel hedeflerine ulaşmak için birbirlerini öldürdüğü birçok suikast olayı vardır.
Örneğin M.Ö. Sulla, 82 yılında Roma İmparatorluğu’nda diktatör olarak iktidara geldiğinde öldürülmesi gerekenlerin bir listesini yaptı ve Roma Forumu’nda yayınladı. Bu kişiler, Sulla’nın gücüne tehdit oluşturabilecek zengin Romalılardı.
Siyasi infazlarda, öldürülecek kişinin alenen başı kesilirdi. Bu halka açık infazlar Roma’da çok yaygın bir uygulamaydı.
Günümüzde her toplumda cinayet kavramının kapsamı hukuk çerçevesinde ele alınmaktadır. Ancak Antik Yunan ve Roma dönemlerinde başta söylendiği gibi insan hayatının hiçbir değeri olmadığı için cinayet algısı da değersiz ya da kolay görülüyordu.